Podoloji eğitiminin ve hizmet modelinin ülkemize nasıl kazandırıldığını merak ettiğiniz oldu mu? Akla gelen ilk kuruluşlardan biri Kocaeli Üniversitesi olsa da bu işin temeli şahıslar üzerindeki kurumsal yapıdaki bireysel çabalarla oluşuyor. 1995 ve 2016 yılları arasında Kocaeli Üniversitesi Araştırma ve Uygulama Hastanesi’nde Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları (Çocuk Endokrinolojisi, Diyabet ve Obezite) branşında görev almış, bir dönem tıp fakültesi dekanlığını üstlenmiş bir isim Prof. Dr. Şükrü Hatun. Bu yazımızı paylaştığımız tarihten 4 yıl öncesi kadar olan bir zaman aralığında Danimarka’nın Kopenhag Üniversitesi ve Kocaeli Üniversitesi’nin ortak çalışmaları amacıyla bir ziyarette bulunan Prof. Dr. Şükrü Hatun, ziyaretinin son gününde bölgedeki Podiatri Okulu’nu ziyaret ederek ülkemizde “Podoloji” eğitiminin temellerini oluşturdu. Bu yazımızda kendisinin anlatımıyla o günlere değiniyoruz.
İnsancıl Bir Tıp İçin Yazılar’dan
Bundan on yıl kadar önce Kopenhag’a çocukluk çağı diyabeti ile ilgili bir sempozyum için gittiğimde bir sabah kaldığımız otelin kahvaltı salonunda Bülent ve Rahşan Ecevit ile karşılaşmıştık. O zaman Bülent Ecevit başbakandı ve onlara günaydın derken otelde kalan herhangi bir çift gibi sadeliklerinden etkilenerek odalarına diyabetli çocukların sorunlarını ileten bir not göndermiştik. Bu kez de yolu diyabetli çocuklara çıkacak bir amaç için; Kocaeli Üniversitesi ile Kopenhag Üniversitesi arasında diyabet ağırlıklı konularda işbirliği için Kopenhag’dayız. Amacımız, üniversitemizdeki kök hücre merkezi çalışmalarını “diyabette hücre tedavisi” açısından derinleştirmenin yollarını aramak.
Önce, bu yüzyılın başlarında, 21 Ocak 1922’de August Steenberg Krogh ile birlikte Avrupa’da ilk ez sığır pankreasından insülin hormonunu elde eden Hans Christian Hagedorn (1888–1971) adına kurulan araştırma enstitüsünü ziyaret ediyoruz. Dünya’daki diyabetlilerin % 10’nu ( 3 milyon kadar) tip 1 diyabetliler (bunların yarısını da çocuklar) oluşturuyor ve bu tür diyabeti olanlar ancak dışarıdan enjeksiyonla verilen insülin ile yaşamlarını sürdürüyorlar. İnsülin, ilk kez 1921’de Toronto’da Frederic Banting ve Charles Best tarafından keşfediliyor ve tam o aylarda Kopenhag Üniversitesi’den 1920 Nobel Fizyoloji Ödülü sahibi Prof.Agust Krogh, (tip 2 diyabetli ve doktor olan) karısı ile birlikte Yale üniversite’sine konuşma yapmaya gidiyorlar ve bu haberi duyuyorlar.Hemen Toronto’ya gidip insülini keşfeden ekiple bu ilacın İskandinav ülkelerinde üretim hakkı için anlaşıyorlar. Bu ziyaret ve sonrasındaki gelişmeler günümüzün en ön sıradaki insülin üreticilerinden olan Novo Nordisk firmasının doğmasına neden oluyor. Yani insülinin Avrupa’da üretilmeye başlanmasının ardında biraz da “aşk var”. Şimdi biz de işte biraz bu eski ama bilimle sevgiyi birleştiren öykünün izlerini sürerek Kopenhag Üniversitesi Sağlık Bilimleri ve Tıp Fakültesi’nin araştırma ünitelerinin “Danishdesign” ferahlığı taşıyan koridorlarında dolaşıyoruz.
Kopenhag Üniversitesi 4 Nobel Ödüllü bilim insanının onurunu taşıyan ve “Leiden Ranking 2011” göre dünyada 46, Avrupa’da 7.sırada olan eski bir üniversite. Bu üniversitenin Sağlık Bilimleri ve Tıp Fakültesi, veterinerlik, tıp, eczacılık gibi sağlık bilimlerinin tümünü bünyesinde barındırıyor. Bu arada Hacettepe Tıp Merkezi bünyesinde aynı fakültede olmasa da aynı mekanda bu fakültelerin buluşmasının bir ileri görüş olduğunu aklımdan geçiriyorum. Fakültenin 7500 öğrencisine karşılık 1500 PhD (doktora) öğrencisi var ve bu fakültenin en önemli niteliğini oluşturuyor. Doktora öğrencilerinin %20 kadarı “Endüstriyel Doktora Programı” kapsamında Novo Nordisk tarafından finanse ediliyor. Bize önce “kaliteli araştırma için kaliteli ortam” anlayışı ile yaptıkları yeni binanın maketini gösteriyorlar sonra ise büyük ölçüde Novo Nordisk Vakfı tarafından desteklenen (500 milyon Euro civarında), sol tarafında laboratuvarların, sağda ise çalışma gruplarının ofislerinin ve ofis içerisinde her PhD öğrencisinin bir masası ve bilgisayarının, her katında bir araştırma merkezinin (Protein, metabolizma, genetik ve yeni kurulan kök hücre) olduğu ama entegre olarak çalışılan 4 katlı araştırma merkezini gezdiriyorlar. Kök hücre merkezinin (Danstem) İsveç’li yöneticisi Profesör Henrik Semb, bu merkezi kurarken değişik ülkelerden 10 yıl garantili sözleşme ile 5 bilim insanı bulduklarını ve merkezlerinin diyabet ve kanser tedavisinde kök hücre temelli tedavilere odaklandığını anlatıyor. Biraz hızlı yol almak isteyen ve bu nedenle de ziyaret ettiğimiz merkezler ile bir tür “afiliasyon” kurmak isteği gelen bizler ise bir üniversitedeki araştırma odaklı kurumsallaşmanın ne kadar uzun zamana yayılan birikimlere, büyük kaynaklara ve uluslar arası işbirliklerine dayandığını görüp “kendimize geliyoruz”. Bir taraftan da ülkemizin hizmet odaklı ve sürekli finansman sorunları ile uğraşan tıp fakültelerini (bu arada Danimarka’da hiç özel üniversite olmadığını belirtelim) ve uluslar arası standartları önemsemeyen doktora programlarını düşünüp hüzünleniyoruz.
Gezinin son gününde ise ülkemizde henüz olmayan bir okulu, Kopenhag Podiatri (ayak sağlığı) Okulu’nu ziyaret ediyoruz. Günümüzde ayak komplikasyonları, diyabet seyrinde görülen en ciddi ve karmaşık sorunlardan birisini oluşturuyor. Diyabetlilerin %15’inde ayak ülserleri gelişmekte, ayak ülserlerinin %15’inde kemik iltihabı gelişmekte ve %15’inde ise ampütasyon yapılmak zorunda kalınmaktadır. Bütün bunları önlemek için ise işi gücü ayak bakımı olan uzmanların (podiatrist veya podolog) yetiştirilmesi gerekiyor. Danimarka’da bu okullar 1970’lerde açılmış ve bizim ziyaret ettiğimiz okul 18 aylık bir eğitim sonunda bu tür uzmanlar yetiştiriyor. Biz de Kocaeli Üniversitesi olarak 2 yıllık Podoloji programı açmaya karar verdik ve bu amaçla geçen yıl Kasım ayında düzenlediğimiz çalıştaya bu okuldan Kirsten Larsen‘i konuk olarak çağırdık. Bizi Kirsten Larsen karşıladı ve iki öğretmen ( Mette Modler, Jane Breme) etkileyici bir konukseverlikle ayrıntılı bilgi verdiler. Bu ziyaret onlarla işbirliği halinde yola koyulmak için önemli bir adım oldu ve ülkemize Kocaeli Üniversitesi, Podoloji Programı’nı gerçekleştirme kararlılığı ile döndük.
Prof. Dr. Şükrü HATUN
Bu gezi bizlere, ülkemizdeki ve üniversitemizdeki çoğu zaman kısır ve yüzeysel çatışmaların dışında, üniversitelerdeki araştırma kurumsallaşması ve bu konuda endüstrinin olumlu rollerine odaklanmış başka bir dünyanın olduğunu gösterdi. Biz de elimizden geldiğince “Kocaeli Üniversitesi Biyo-Teknoloji Merkezi”nin kurulması için, sabırlı ve sıkı bir çalışma dönemine girme bilinci ile ülkemize döndük. Dileriz ülkemizdeki koşullar kendi öykümüzü yaratmak için bize yol verir ve bizler de bir “armağan” gibi olan bu misyon için çalışmaya devam edebiliriz.
İnsancıl Bir Tıp İçin Yazılar
Güncelleme: 01 Ocak 2015 tarihi itibari ile Prof. Dr. Şükrü HATUN Kocaeli Üniversitesi Tıp Fakültesi Dekanlığı görevinden ayrılmıştır.